28 Haziran 2012 Perşembe

Dönüşüm muhteşem olacak demiştim.

 Çok uzun zaman oldu be tatlişlerim. Buraya bir şeyler yazmayalı çok çok uzun zaman oldu. Aslında yazı yazmayı bırakmadım, yazdım çok yazdım ama birazcık keyfim yoktu ondan dolayıdır ki pek iç açıcı, eğlencelikli şeyler yazmadım, e yazamayınca da burada paylaşamadım tabii. Blogum burada boynu bükük, gariban ve öksüz kaldı. Ama uzun zaman sonra da olsa işte geldim buradayım, ben bu işte ustayım!

 Evet canlarım biliyorum ki beni çok özlediniz, ben de sizleri kocaman kocaman özledim. O kadar abidik kubıdik şeyler yaşadım, gördüm, hissettim ki nereden başlasam ne anlatsam bilemedim. Ayh heyecanlandım! Mesela size sapıtan bilinçaltımdan ve rüyalarımdan(rüyalarımı bu kadar garipsememin sebebi 22 yıldır görmediğim kadar rüya görmem. Ben normalde hiç rüya görmezdim ama şu iki üç aydır gördüğüm rüyanın haddi hesabı yok. Tabii rüya çok olunca saçmalaması da çok oluyor. Sonucunda seri üretime girince rüyalar da bi bozulma, bir defo, bir üstüne oturmama pot durma durumları oluyor.) bahsedeyim azıcık, ruh halimi az da olsa anlayın.


 Yaklaşık olarak iki aydır sapıtık bir bilinçaltım var. Saçma sapanlı, korkmalı, inceptionlu, hareketli, heyecanlı, gerilim dolu... Size en yakın yani dün gece gördüğüm muhteşem ve ötesi rüyamı anlatayım mesela: Güya kışmış ve yılbaşı akşamıymış, ben salak napıyorsam balkonda(balkon dediğime bakmayın en fazla 1 metreye 50 santimetre olan küçücük bir yer) çamaşır asmaya mı toplamaya mı çıkmışım(oralar birazcık bulanık). Evimiz güya 34358. kattaymış. İnsanları çok minnacık minnacık görüyorum. Sonra bir kar başlıyor ki sormayın böyle bir kar ancak Armağan'ın rüyasında olabilir, gerçeği imkansız. Kar yağıyo yağıyo neredeyse yerdeki karlar bizim 34358. kata kadar gelecek. Etraf öyle beyaz ki insanın gözünü alıyor. Ama ben salak hala üzerimde yazlık şortlu pijama takımıyla çamaşır toplama derdindeyim! Kıyafetler soğuktan donuyor, ben de tabii ama yok ben illa onları topluycam. Bütün kıyafetlerimi topluyorum, katlayıp böyle balkonun kenarındaki bir yere koyuyorum. Sonra bir de ne olsun, benim 34358. katta olan ve 1 metreye 50 santimetrelik balkonum birden 20 derece kadar aşağıya doğru eğilmeye başlıyor. Arkadan en afillilerinden bir gerilim müziği çalıyor. Bendeki paniği, heyecanı görmeyin... Aşağı düşücem lan. Sonra birden balkon eski haline geliyor ama bir de ne olsun! Kenara itinayla katladığım kıyafetlerim ortada yok! Aman yarabbi bu Armağan'a yapılacak şey mı?! Bakıyorum aşağıya ama ev 34358. kat hiç bir şey görünmüyor ki... Yüksekliğini de geçtim zaten hala lapa lapa kar yağıyor üstünü çoktan beyaz bir örtüyle kapatmıştır... Neyse koşa koşa içeriye giriyorum, içeride tam kim olduklarını hatırlayamadığım 2 kişi var. Biri beni hiç umursamıyor, diğeri ''N'apıyorsun?'' diyor ama ben öyle korkmuş öyle panik haldeyim ki halimi görmeniz lazım. Sonra işte benimle ilgilenen kişiye derdimi anlatıyorum ''Bir an önce aşağı inmeliyiz kıyafetlerim düştü.'' falan diyorum o arada hemen bir korku filmi müziği geliyor arkadan. Üçümüzde gereksiz bir geriliyoruz, korkuyoruz, aşağı inemiyoruz... Böyle saçma sapan gerilirken birden telefonuma mesaj geliyor ve mesaj sesine uyanıyorum.


 Şimdi bu saçma rüya da merak ettiğim birkaç şey var. Yılbaşı akşamı insanlar eğlenirken ben niye evdeyim? Hadi ben evdeyim yanımdakı 2 salak niye evde? Yine güzelim yılbaşı akşamında beni deli mi dürtmüş de çamaşır asmaya ya da toplamaya çalışıyorum? Küçücük balkonda çamaşırlığı nereye sığdırmışım da çamaşır topluyorum? Kara kış gününde neden şortlu pijama takımıyla dolaşıyorum, bu neyin ateşi? Hayatımda tek önem verdiğim şeyler kıyafetlerim mi neden bu gerilim, bu korku?... bu şekilde uzayıp giden bir listem var. Rüya yorumlarınızı heyecanla bekliyorum.


22 Şubat 2012 Çarşamba

Sen bilmezsin neler çektiğimi.

  Yahu ne olursa olsun ben bu memleketi ve bu memleketin güzide mi güzide insanlarının kafalarını seviyorum arkadaş. Hem ne demiş ünlü düşünür Nihat Doğan: ''Benim memleketimin koyunu bile ayrı bakıyor.'' Adam haklı beyler, üstüne ekleyecek tek bir lafım bile yok. 

 Bizler öyle pek apartman çocuğu olmadık, aynı yaşlarda bir ton çocuk yaz kış toplanır ''saklambaç''tır, ''uzay''dır efendime söyleyeyim ''Ali Baba saatin kaç?''dır oynar oynar kendi çapımızda eğlenirdik. Çocukluk işte... Ama ben her zaman yaşıtlarıma göre iri yarı kocaman bir kız çocuğuydum. Genellikle ya erkeklerle oynar yahut kendimden üç-dört yaş büyük kızlarla oynardım.



 Kocaman bir kız çocuğu olmak hiçbir zaman kolay olmadı. Bu kocamanlığımın iyi tarafları olduğu kadar kötü tarafları da vardı. İyi taraflarından biri, o zamanlar asansörümüz iki düğmeliydi ve üste kimsenin boyu yetişmez ondan da hep yedi katı merdivenden çıkmak zorunda kalırdık, işte bu düğmeye yaşıtları arasında ilk basma şerefine ulaşan bendim, o zamanlar en fiyakalı- en gurur verici olaylardan biriydi  ve ben başarmıştım. Diğer işime yarayan kısımları ise sırayla yaş büyüdükçe ortaya çıktı, mesela ergenliğin vermiş olduğu ''Abilere aşık olmak'' adlı çalışmada yaşımdan büyük göründüğüm için daha şanslı-neyin şansıysa artık- olduğumu düşünür öyle kendi çapımda çocukca nazlar falan yapardım. Hiç bir zaman da böyle bir şansım olmadı ya o da ayrı bir konu. Sonra on sekiz yaşıma girmeden çoğu mekana girebilmiş ve kimse de kimlik sormamıştı bu da o zamanlar çok fiyakalıydı şuan her ne kadar hiç bir önemi yok gibi görünse de.

 Uzun olmak her zaman güzel bir şey değildi malesef, uzun olduğum için çok kim vurduya da gitmişliğim oldu. Bunlardan birincisi bütün ilkokul hayatım boyunca hep en arkada oturmak zorunda olmamdı. Arkadaş bu çocuğun gözleri bozuk, uzağı zaten göremiyor e hiperzekalı olduğu da söylenemez ne diye bu çocuğu tembel öğrencilerin arasına atıyorsun, zaten cozutmaya bahane arıyor. Evet şuan bir tıp aman yarabbi bir hukuk okuyamamamın bütün sorumlusu ilkokul hocamdır. Tabi canım ne demişler ''Ağaç yaşken eğilir.'', eğip attılar beni. Sonra en nefret ettiğim ders olan ''Beden eğitimi''nde hep kızlar sırasında ilk sıradaydım ve hep sözlülere ilk ben kalktım, bundan hayatım boyunca nefret ettim. Ha bir de o zamanlar kız kavgaları meşhurdu, ben hangi kavgaya katılsam hemen fark edilir görülürdüm ki görmemek elde değildi... Asıl en gereksiz dikkat çekmesi ise mahallemizin ne olduğu belirsiz-kimileri kadın pazarladığını savunur-  amcası ''Aşur''un  benden gözünü ayırmamasıydı hatta bir gün yanıma gelip ''Senin annen baban var mı?'' diye sormuşluğu bile vardır. Hak verirsiniz ki korkudan altıma s.çmıştım.


 Uzun boylu olmak gerçekten avantaj olduğu kadar dezavantaj da canlarım... Hey sen boyu 1.55 olan kız senin giydiğin 20 cmlık topuklu ayakkabıyı ben hiçbir zaman giyemeyeceğim! Eğer giyersem yanımda hiç bir zaman benden uzun boylu bir erkekle gezemeyeceğim! Erkek boy ortalaması 1.80 olan bir ülkede sarıldığım zaman göğsüne yaslanabilcek bir sevgili bulamayacağım! Şimdiye kadar hiç bir avantajını göremedim ben bu boyun asansöre basan ilk çocuk olmak dışında zaten sonra o asansörde değişti tek düğmeli oldu ve hiç bir ayrıcalığım kalmadı böylece. Kısacası uzun boyluluk pişmanlıktır. Özenmeyelim, özenenleri de uyaralım, lütfen.

5 Şubat 2012 Pazar

eğlencelik.

 Biz komik milletiz vesselam. Hayatımızın içinde hep bir nükte, hep bir komiklik... Yav söyleyin bana kimin aklına gelir ''evden kaçarken onu aramak için peşine düşmesin diye kocasının pantolonlarını da yanına almak'' ya da ''otobüs durağını çalmak'' ? Bizim milletimizin aklına geliyor işte. Dedim ya değişik, değişik olduğumuz kadar da komik bir milletiz biz. E tabii benim çevrem de bu komiklik konusunda epeyce bi' payını almış durumda.

  • Mesela bizde komiklik genetiktir a dostlar, en orijinalimiz anneannemdir. Terbiyesiz terbiyesiz fıkraları, her konu hakkında anlatabilecek bir hikayesi, 80+ yaşında olmasına rağmen kapı gıcırtısına bile Ankara havası oynayabilecek enerjisiyle o tam anlamıyla bir fenomen, bir idoldur. Okuma yazması yoktur amma muhteşem para hesabı yapar. Ayrıca da bir çok özdeyişi vardır, bunların arasında en bilinen ve kabul gören öz deyişi:''Her şeyim hıyar diyene tuzla gitme kızım''dır. Kafa zehirdir zehir!  
  • Babam ise ayrı bir dünyadır. Yıllarca yemek masasında bana ''ağzını şıpırdatma kızım çok ayıp!'' diye azarladı durdu ama kendisi yemek yerken sanırsınız ki bataklıkta biri yürüyor. Hem kendine ait bir lügatı olduğu herkesçe de bilinir. ''Otamat'' değil ''matadot''dur mesela o, siz yıllarca yanlış bildiniz ey otomatseverler. Yıllardır severek dinlediğiniz MFÖ grubunun üyeleri Mazhar Suat Özcan'dir, hatta o MFÖ bile değil MSÖ'dır da haberiniz yoktur. Ve babamdan ne inciler ne inciler ki anlat anlat bitmez. Amma dikkat edilecek husus bu kuralların dogmatik olmasıdır, eleştirilemez ve değiştirilmeye bile kalkışılamaz mazallah babadan kocaman bir azar yenilebilir. Haklıdır, dedikleri sonuna kadar doğrudur tabi canım 70+ yaşındaki adamdan iyi mi bileceksiniz sizi gidi deyyuslar! 
  • Evlere şenlik arkadaşlarım vardır bir de. Biri Halil Sezai'yi ilk onun keşfettiğini savunur diğeri ise çok sevdiği,ilgi duyduğu kızılderililerin ismini bile söyleyemez onlara ''kızıldereli'' der ve uyarıldığında da biliyoruz herhalde diyip azarlayıverir. Normal kol çantasını sırtına takıp(daha çok takmaya çalıp), çizgilere basmadan zıplayıp hoplarken abidik kubidik şarkılar söyleyerek kampüste gezeni de vardır, mutfakta kendi kendine deli gibi dans ederken babasına basılan ve babasının''N'apıosun kızım?'' sorusuna serin kanlılıkla ''Oynuyom.'' cevabını vereni de. Aklına geleni pat diye söymek isteyen ve ağzındaki yemeği yutmayı bile bekleyemeyip ağzındakini çıkarıp diyeceğini dedikten sonra ağzından çıkardığını tekrar yiyeni de vardır Nil Karaibrahimgil'ın Akbaba klibindeki akbabayı göstererek ''Aaaa bu tavuk değil hindiymiş!!'' diyeni de. 
  • Pek güzel komşularımız vardır ki bizim. İlk akla geleni Matma Hanımdır(Fatma). Matma teyzenin ağzında düşürmediği bi' Munise vardır ki Munise'nin kim olduğuna dair hiç bir bilgi yoktur elimizde, tek bildiğimiz ne konuşulursa konuşulsun Munise'de de olmasıdır. Munise tam bir efsanedir her konuşmadan abartısız 20 kere geçer ama başta da dediğim gibi Munise'nin kim olduğunu kimse bilmez. Diğer bir komşu ise kocasının telefon numarasını ''Aşkım'' diye kaydedildiğini fark edince ''Kim bu adamı aşkım diye kaydetti!'' diyecek kadar kocasına aşıktır. 

  Daha o kadar çok anlatılacak eğlenceli insanlar eğlenceli olaylar var ama şimdilik aklıma gelen ve yazabildiklerim bu kadar. Hepinizi çok seviyorum be muhteşem insanlar sizi! (Laaan şarkıyı da dinleyin! Merve'min en sevdiği insandan! :) )