14 Kasım 2010 Pazar

NasılDelirdim??


 Evet Armağan'i terk edip giderseniz memleketlerinize o da tek başına kalır ve kafayı yiyip sağdan soldan foto çeker tamam mı! :))

29 Ekim 2010 Cuma

Söyle bana ben ne yapam?

  Anılla bir yolculuk yapalım dedik başımıza gelmeyen kalmadı. Bilemedim ki nereden başlayayım? Yüksek hızlı trene sabahın yedisinde bilet almamızdan mı, uyanamayacağımızı bildiğimiz için sabaha kadar uykusuz kalmamızdan mı, bu trenin tam bir buçuk saat rotar yapmasından mı, yoksa tam tamına üç saat beynimizin içine sıçan; taramalı tüfek gibi hızlı konuşan, susmak bilmeyen, konuşacak her tür konusu olan, tipik AKP'lı, Tayyip Amca bıyıklı, saçları yandan ayrılmış enteresan amcayla 3 saat aynı vagonda olmakdan mı?
 İşkenceydi resmen!
 Enteresan amca İsmail yk'dan senin için gelsin bu parça:sevgilerimle:)

23 Ekim 2010 Cumartesi


Buraya bir şey yazıcam  söz veriyorum ama o gün bu gün değil.
Söz gerçekten yazıcam ya...
Yazmalıyım!

10 Ekim 2010 Pazar

Eskişehir=Soğuk

soğuk lan tipe bak..
  Tipik Eskişehir havası: soğuk, buz gibi, nalet(!)... Tabi bunu biliyorken benim bavuluma converse, atlet badı, kapri pantalon, şort falan koymam da ayrı bi salaklık olsa gerek. Yahu burası bir nevi Sibirya olmuş! Hava acaip soğuk, ayaz insanın resmen iliklerine işliyor...

  Ama bu havalarda en çok sevdiğim şey sokaktaki insanları incelemek...

  Tip tip, çeşit çeşit insan olması Eskişehir'ın zaten bir özelliği; fakat kışın tipler daha çeşitli daha bir enteresan oluyor sanki... Bu insanları gruplara ayırabiliriz:

  Mesela birinci grubumuzun adı 'ateşli grup' olsun. Bu grup üyeleri genelde sarı uzun ve fonlu saçlarıyla İİBF kızları yahut kendini Rihanna ya da Lady Gaga zanneden GSF kızlarından oluşuyor. Millet kat kat; atkı, bere, eldiven, mont modundayken bunlar içlerindeki ateşten olsa gerek şort ya da mini etekleriyle boy gösterirler Yunus Emre Kampüsü ve Eşkişehir sokaklarında... Birde üşüseler bile üşümüyormüş gibi yapabilmek için çok efor sarfederler ve bu konsantre hali onları daha bir suratsız daha bir nalet yapar.

  Gelelim ikinci grubumuza, bunlar ise 'Hay s.keyim böyle havayı! Neden İzmir yazmadım ki??' grubudur. Bu grup insanı genellikle ılıman iklim insanlarından oluşur. Mevsim değişikliğinden dolayı neredeyse hepsi grip olmuştur. Bu gruba dahil olan insanları ise kıpkırmızı burunlarından, üst üste giyinmelerinden ve gripten dolayı tıkalı burunlarından nefes alamadıkları için gün boyu acık ağızlarından tanıyabilirsiniz...
  
  Diğer grup ise benimde içinde bulunduğum 'salaklar grubu'dur bence. Bularda hastadır fakat mevsim değişikliğinden değil üstlerine kışlık giyecek bir şeyler getirmemelerinden.. Bunlarıda montları olmamasından, yağmur yağarken ayaklarınaki converselerden, montları olmadığından üst üste 4 hırkayı giymelerinden tanıyabilirsiniz...

  Eskişehir değişik bir memlekettir. Bütün kış havasına söversiniz, donarsınız, hasta olursunuz ama Eskişehir Eskişehir'dir işte... 
Değişiktir O ya...

12 Eylül 2010 Pazar

BenSanırımBirHuniOldum.

 Değişik insanlarla tanışıyorum. Gerçekten değişik ama... O bildiğiniz türden insanlar değil, bence nirvaya kavuşmuş ya da nirvana ona, anlayamadım. Deliler ve akıllılar aralarındaki farkı bulamıyorum. Sorun kimde? Hayaller diyor, gerçek olur diyor, kurmalısın diyor...
 Ama bi acayip diyor, etkiliyor. İnanmam, kurmam, gerçekleşebileceğini gıdım düşünmem. Ya zamanlaması süper ya da deli(?) ya da ben deliriyorum. Boşluk ani, ihtiyaç nedir bilmiyorum ama kafa karıştırıyor. Sonucu bulamıyorum. Matematiğim de berbattır zaten! Çarpım tablosu bile bilmeyen ben bu işlemin içinden nasıl çıkarım ki? Topluyorum,çıkarıyorum, çarpıyorum , bölüyorum, parçalıyorum, lime lime ediyorum... Yok ben bu işin içinden çıkamıyorum.
  Hayal kurmalı mıyım? 
  Peki ya gerçek olmazsa!

9 Temmuz 2010 Cuma

BenBirDeryaBaykal'ım

   Yemek yapmak marifet işi, beceri işi... Sanırım bu ikisi ve yemek yapmak için sayamadığım bir çok gereklilik bende bir gıdım bile yok. Evde boş boş oturmaktan kendime uğraş aramakta, kendi kendime zaman katletme uğraşları içerisindeyim. Kendimi bir nevi 'Derya Baykal' ilan edip kendime uzmanlık alanı aramaktayım bu ev işleri içerisinde, ama yemek yapmak kesinlikle bana göre bir iş değilmiş bunu tekrar anladım... Bayadır makarna bölümünde duran ve gözüme çarpan lazanyayı günün kurbanı seçmiştim, kararlıydım lazanya yapacak onuda afiyetle yiyecektim. İşe koyuldum... Yılların ev hanımı moduna girip hemen lazanyanın nasıl yapıldığını internetten araştırdım, güzelce bir kağıda yazdım sonrada mutfağa görebilceğim bir yere astım. İşin en zor tarafını halletmiştim bile, tarif :)  Sonra kağıtta yazmış olan malzemeleri hazırlamaya başladım. Tarife göre içine kıyma koymalıydım ama yaz gününde kıyma ağır olmaz mıydı?  İçimdeki yenilikçi ruha, illa bir şey üzerinde değişiklik yapmak zorunda olan Derya Baykal'a dur diyemiyordum... Karar vermiştim bile yaza daha uygun olduğunu düşündüğüm sebzeli lazanya yapacaktım. Ama nasıl? Neyse bildiğim kadarıyla sebzeleri küp küp doğramaya başladım; soğanları, domatesleri, patlıcanları, biberleri... Çok uzatmaya gerek yok yemek programında değiliz sonucunda işte bunlardan bir iç hazırladım, iç inanılmayacak kadar iyi olmuştu. Beşamel sosu yapmaya koyuldum, kendisinden de pek hoşlanmam az olsun dedim verilen ölçünün yarısını uyguladım. Kaşar peynirimi rendeledim... Her şey hazır gözüküyordu yapmam gereken sadece borcama beşamel sosu yaymak, lazanyaları düzgün bir şekilde beşamel sosun üstüne yerleştirmek, yapmış olduğum nefis içi koymak ve üstüne biraz kaşar rendesi koymak olacaktı... Yaptım bu işlemleri teker teker fakat kötü bir şey oldu lazanyalarım son katta bitti, e tabi benim içimdeki Derya Baykal durur mu? Hemen pratik bir çözüm bulup üst katı erişteyle kapatmayı düşündüm... Erişteleri az bir şey haşlayıp onlarıda en son kat olarak üste koydum, tekrar üstüne kaşar rendesi ve gayet de şık gözüküyordu. 220 derecede 20 dk pişiriniz yazıyordu paketin üstünde, fırına sürdüm muhteşem lazanyamı... 20 dk sonra çıkan sonuç güzel gibiydi fakat bu güzel büyü tadına bakmaya başlayınca yavaş yavaş dağılmaya başladı... İçindeki lazanyalar çiğ kalmıştı  ve tam ıslanmamıştı sanırım bunun sebebi de pek hoşlanmıyorum diye az yaptıgım beşamel sostu. Ve ev işlerinde bir uzmanlık dalı ararken bir hüsrana daha uğrayıp bu listeden yemek yapmak şıkkının da üstünü silmemek şartıyla koyu tükenmez kalemle karalamış oldum... Bir de kimsenin yemediği ve onun için bozulmaya terk edilmiş olan gariban lazanyama dayanamayıp sabah, akşam, öğlen demeden yemek de bana müstahak olsa gerek...

    Evet kesinlikle buna benziyordu, gerçekten... Sadece daha yaratıcı olanına erişteli:)

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Telaaşşşş!!!

   Düğüne gitmek ne kadar zor iş, hele ki düğün sevdiğiniz birininse... Of düğün 1 Ekim'de ama beni şimdiden ne giysem, aman saçımı nasıl yaptırsam, topuklu ayakkabı mı giysem yoksa daha spor bişiler mi giysem, siyah mi giysem yok efendim açık renk mi giysem, makyajımı nasıl yaptırsam, saçlarımı açsam mı yoksa toplasam mi, hadi saçları açtık diyelim maşa mı yaptırsam düz mü bıraksam derdine çoktan düştüm bile... Kadın olmak gerçekten zor, sanki beni alıcaklar düğünde bu ne telaşsa artık... Yok yok giyinilmeli herkes giyicek de ben orada paçoz paçoz mu dolaşıcam? Off ama ne giyicem ben? Gerçekten çok sinir bozucu hiç bir şeye karar veremiyorum. Topuklu ayakkabı giymek istiyorum, benim 'Bihter'den, 'Nihal'den, 'Firdevs Hanım'dan ne eksiğim var? -Denize nazır bir yalı olsa gerek :)- Ama hayatı boyunca hiç topuklu ayakkabı giymemiş olan ben için sanırım bu durum gerçekten ilginç ve zor olucak... Nasıl görünceğini çok merak ediyorum. Zaten kadın gibi yürümeyi hiç beceremezken topuklu ayakkabıyla nasıl yürüyemiyeceğimi hayal bile edemiyorum... Topuklu ayakkabıyı geçtik o kadar kokoşken neye benzeyeceğim acaba? Ayy umarım elbiseler üzerimden kaçıp gidecekmiş gibi durmaz:) Yok yok paniğe gerek yok düğün gelecek, ben güzelce giyineceğim, içeri giricem herkes dönüp bana bakıcak 'Bu kim acaba?' dicekler sonra vals eşliğinde prensle dans dans dans... Oha ne diorum ben ya...:) Yok bi de saat 00.00 da 'Kül Kedisi'ne dönüşeyim, Ziyagil ailesinden eksik kalmayacak topuklu ayakkabımın tekini merdivende falan düşüreyim de tam olsun bari:) .Tamam Armağan sakin daha 1 Ekim tarihine çok var bu işin de üstesinden gelicez süper ve ötesi bir düğün bizi bekliyor.  :):)

  Aaa sadece düğünü düşünüyorum ben de bunun bir de kına gecesi var yaa... Aman Allah'ım sar baştan yine her şeyi:) Kına gecesinde ne giyicem simdi ben? Acaba saçlarımı nasıl yaptırsam? Bana krem rengi çok yakışır o renk bir şeyler mi alsam? Makyajımı bronz renk yapsam daha güzel olur sanki... Ooo bu böyle uzar gider düğün gelse de bari kafamdaki bu soru işaretleri gitse artık...! :)

 *Aman Allah'ım çok panikledim, düğün benim olsa halimi düşünemedim bile...

4 Temmuz 2010 Pazar

KendimleGururDuydum.

   Niye ben istediklerimi yapmayı bir türlü beceremiyorum yahu... Altı üstü bir e-mail atıcaktım Ceyhuncuğuma, halbuki ne de döktürmüştüm yazık oldu cânım e-maile. Adam akıllı bir fan bile olamıyorum yazık valla bana o kadar yaz e-maili ama yollayama! Ama anlamadım ki nasıl yollanıyor acaba ?? Yok yok ben gerçekten beceriksizim...
   
   Bir insan bu kadar da beceriksiz olmaz ki ama... Ne istesem yapamıyorum bu ara benim üstümde kesin nazar var, yok yok kesinlikle var:) Kara büyü falan yapmış olmasınlar bana?? Böyle başarımı(!), mutluluğumu(!), şanımı(!), şöhretimi(!) falan kıskanan zalım insanlar...:) Yok be kim ne yapsın beni? Ama mantıklıda gelmiyor değil hani,evet evet kesin benim üstümde nazar var, hemen Fethiye Teyze'ye koşmalıyım bi okuyup üflesin bakalım düzelicek mi? Merakla bekliyor olacağım :)