29 Aralık 2011 Perşembe

Merhaba 2012!


 Geçen sene bir ton umutla girmiş olduğum 2011'den eli kolu herbir yeri boş çıkmanın vermiş olduğu umutsuzlukla gireceğim sanırım 2012'ye... Ben her yıl plan yapmaktan sen de onları alt üst etmekten bıkmadın be Tanrım, hem biz böyle mi anlaşmıştık 2011 için; hani zengin olucaktım, oramdaki buramdaki fazlalıkları liposuction ile aldıracak, silikon yaptıracak, parasını basıp ''okutun ulan!'' diyecek, biskolata erkeklerinden Carlos'la sevgili olacak, son model spor arabamla Ankara sokaklarında fink atacak, mutluluktan havalara uçacaktım? Biz böyle mi anlaşmıştık! Hani nerede paracıklar, nerede biskolata erkeğim Carlos, nerede spor arabam, nerede o bütün vaat ettiğin güzel şeyler, nerede ulan nerede?! Bak koskoca bir yıl geçti hala beş parasızım, hala şişkoyum, hala hocalar tarafından süründürülen tembel bir öğrenciyim ve hala Carlossuz... Reva mı tanrım bu hayat bana reva mı?

 2011'de attığın büyük kazığı unutup kalbim kadar temiz yepyeni bir sayfa açıyorum 2012 için... Gel eskiyi unutup güzel günlere yelken açalım... Hem bak her şey hazır: ışıl ışıl çam ağacımız, hediyelerimiz, içkilerimiz, kuruyemişlerimiz ve çerezlerimiz, hoptiki cıstaka müziklerimiz, uğur getirsin diye her yıl almaktan ve giymekten usanmadığımız kırmızı iç çamasırlarımız, her şeyle bomba gibi hazırız bu yeni yıla... Lütfen ama lütfen yılın sonunda yine beş parasız, Carlossuz, spor arabasız, hala şişko ve hala tembel öğrencilikten kurtulamamış bir genç kız olarak bırakma beni Tanrım be yap bir güzellik de yolumuzu bulalım. 

Süphanekeamin.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Bir Küfürbazın Günlüğü 2

 Yine saat 8.00 olmuş, alarm ısrarla ve acı acı çalmaktaydı. Çok da acı acı sayılmaz aslında dünyanın en eğlenceli şarkıları arasına girmek için aday olabilecek kadar sevimli olan ''hit the road jack'' parçası çalıyordu ama nafile, sabah uyanmak Küfürgül* için tam bir işkenceydi. Alarm çaldı çaldı çaldı... Ve beklenen oldu ''Vay aq. ne çabuk sabah oldu?! Daha yeni dalmıştım be rüyanın en güzel yerinde de yapılmaz ki bu aq. Ben bu okulun da bu saate ders koyanın da erken saatte olan bütün derslerden kalıp onu tekrar alan aklımı da taaaa....'' diye devam eden küfürler silsilesi evi bangır bangır inleterek alarm susturuldu. Kimse bu gürültüye aldırmadı; çünkü bu günün normal gidişatında olduğuna dair bir işaretti, gün her zaman ki gibiydi.

 Rutin bozulmadı; bin türlü küfürle yatağından çıktı, tuvalete gitti, elini yüzünü yıkadı, üstüne ne bulduysa giydi, her zaman fit kalmasını borçlu olduğu(!) spesh k'sını yedi ve yola koyuldu. Hava çok soğuktu lan, bildiğin bokunu donduracak cinsten bir soğuk. ''Okumak için bu şehri seçen aklıma da sıçayım!'' dedi ve okula doğru yürümeye devam etti.

 Küfürgül'ün o arkadaşıyla yaşadığı ilginç küfürsüz birkaç saat olayının üstünden tam tamına 2 ay 3 gün 5 saat 32 dakika geçmişti. O olaydan sonra hayat hiç olmadığı kadar daha küfürlüydü, zincirleme küfürlere yenileri eklenmiş, küfür dağarcığını dallanıp budaklandırmıştı. Artık gereksiz tekrarlar da yoktu, bir ettiği küfürü bir konuşma içinde tekrar söylememek için geliştirmişti kendini. Küfür onun için artık cümleleri birbirine bağlamaya yarayan bir bağlaçtan farksızdı, küfür her kelimenin sonunda anlamı pekiştirsin, olayı daha akıcı kılsın diye kullanmaya başlamıştı. O artık tam anlamıyla bir küfürbazdı, o amacına ulaşmış bir savaşçıydı!

 Yine bu sıradan günlerden biriydi, saat yine 8.00de çaldı, hava yine çok soğuktu... Amma bir şeyler eksikti, bir tatsızlık, bir renksizlik vardı. Bu renksizliği sebebini bulmak Küfürgül'ün arkadaşları için hiç de zor olmadı, etraf fazla sessizdi borazan gibi sesiyle ota bokan karışan sürekli küfür eden bir şey eksikti... Olamazdı! Yine mi o gün gelmişti?

 Saat 18.00 olmuştu ve Küfürgül'ün ağzından tek bir küfür bile çıkmamıştı gün boyu arkadaşlarıyla beraberlerdi ama yok yani içine bir istanbul hanımefendisi kaçmıştı. Ricalar, teşekkürler havada uçuşuyordu... İbrahim Tatlıses ''o eski halinden eser yok şimdi'' sözlerini resmen onun için yazmış gibiydi. Hayat böyle çok sıkıcıydı be herkes için Küfürgül bile kendinden sıkılmıştı fakat elinden hiç bir şey gelmiyordu sanki ruhunu bir fransız asilzadesi, bir istanbul hanımefendisi ele geçirmiş onu o konuşturuyordu ve o buna engel olamıyordu. Gündüzler geceleri kovaladı fakat hiç bir değişik yoktu hep aynı kibarlıktan kırılan Küfürgül. Uzunca bir zaman arkadaşları bu durumun düzelmesini beklediler ama artık bekleme değil harekete geçme vakti olduğunu düşünüp bu işe al atmaya karar verdiler. Ve Küfürgül'ü bu bataktan çıkarmak için kollar sıvanmıştı!
  ...

 *Küfürbaz kızımız için uydurulmuş saçma salak isim.

18 Kasım 2011 Cuma

Hoşgeldin gerginlik, ne zamandır yoktun yahu özlettin vallahi. Gel gel otur bi' çay koyayım.

 Hayat tam da ''büyük ev ablukada''nın şarkıları gibi; anlamlı, saçma, eğlenceli, karışık, duygu karmaşası, hızlı, yavaş, duygusal, gerçekçi, samimi, şalalalalalala...
 Sınavlar, koşuşturma, erken kalkma derken ruhum, bedenim, yer bi' yerim yoruldu. Sonucunda tam 5 gündür istisnasız hergün saat 8de kalktım ve okula gittim, dile kolay... Bir de bunlar yetmezmişcesine 10 sınava girdi bu bünye, bana sor çektiğim acıyı bana sor... İşte tam da bu sebeptendir diye düşünüyorum bir bunalımdan çıkıp diyerine girmelerimin.  Bir yandan *Anlambilim sınavında *eşdizisel anlam sorusuna örnek olarak ''it oğlu it'' cevabını vermemle birlikte kişiliğimi saklayamamamın verdiği saçma gurur bir yandan ikinci kez almama rağmen bok gibi geçen *Göktürkçe sınavımı düşündükçe mal olduğum gerçeğine gün geçtikçe inanmaya başlamam beni benden alıyor a dostlar. Sonuç olarak gerginim, gerginsin ve gerginler.

O zaman dinleyelim ve rahatlamaya çalışalım gençler.

30 Ekim 2011 Pazar

Bir Küfürbazın Günlüğü 1

 Bundan yirmi bir yıl önce kadardı. Gri Ankara'nın yağmurlu bir gününde maymundan beş dakika önce doğmuş gibi esmer, tüylü, iri yarıca bir kız çocuğu doğdu. İlk başta her çocuk gibi görünen bu çocukta farklı bir şeyler olduğunu ailesi seziyordu, o farklıydı. Çocuk yaklaşık dört-beş aylık olmuştu ki ondaki farklılıklar artık pek fark edilmeyecek gibi değildi, o iri iri gözleri korkutucu bir şekil almıştı tövbe tanrıma kurbağadan hallice bir hal...  Ve çocuk büyüdü artık yürüyebiliyor ve konuşabiliyordu -konuşmaz olasıca-. Konuşuyordu ama konuşmak yerine daha çok çığlık atmayı ve deli gibi anlamsız hareketler yapmayı yeğliyordu. Evet evet o kesinlikle değişik bir çocuktu; aşırı asi, aşırı kıskanç, aşırı inatçı ve çok aşırıydı işte. Çocuk artık büyümüştü sokakta arkadaşlar edinmişti ve küfürle ilk tanışması da böyle oldu. İlk duyduğu küfür tam olarak ''.mına goyuyum!'' şeklindeydi ve bu çok korkunçtu! ''.m da neydi?'', ''Acaba masa gibi bir şey olabilir miydi? Çünkü ancak masaya bir şey konulabilirdi...'', '' Ama .m eğer masa gibi bir şey olsa neden böyle söylendiğinde insanın içi rahatlamıyordu? 'Masaya goyuyum' dediğinde neden aynı hissi vermiyordu, neden!?'' Öyle ya da böyle tam olarak anlamıyor da olsa o da artık ''salak, aptal, mal...'' şeklindeki masumane küfürleri bir kenara bırakıp daha iddialılarını kullanmaya başlamıştı ve yıllarca bu böyle devam etti. Artık sıradan ''.mına goyuyum''lar da onu tatmin etmez oldu; sinirlendiğinde, istediği bir şey olmadığında daha sofistike küfürler ediyor zincirleme küfür tamlamaları üretiyordu, mesela ''.mına godugumun fahişesinin at kafalı çocuğu'' şeklinde. Küfür artık onun tek sığınağıydı, tek deşarj aleti.

 Büyüdü. Bu büyüdü lafının hakkını tamamen vererek büyüdü ama, maşallah enine boyuna kocaman bir kız oldu. Aslında gayet çekici, seksi, alımlı felandı. Açılmış, serpilmişti kabak çiceği gibi. Amma yıllardır müptelası olduğu küfür onu bir türlü bırakmıyordu. O güzel büyü sinirlenip ağzını açmasıyla uçup gidiyordu. Bütün arkadaşları artık onu öyle benimsemiş öyle sevmişti. Kibar bir şeyler söylediğinde şaşırıp ağlamamak için kendilerini zor tutuyorlardı.

 Bir gün çok acayip bir şey oldu. Bu genç bayanın tam tamına üç saattır hiç küfür etmeden gayet sakin ve saygılı bir şekilde davrandığını fark eden bir erkek arkadaşı önce kulaklarına sonra da gözlerine inanamadı. Bu nasıl olabilirdi? Onu yıllardır tanırdı ve onu hiç bu kadar sakin görmemişti, inanmayacaksınız ama ona ''rica'' bile etmişti. Bu gerçekten inanılır gibi bir şey değildi, olamazdı, bu o olamazdı!  Tam beş saat beraberlerdi ve hala tek bir falso hareketini görmemişti bu gerçekten şaşılacak şeydi. Gün boyu gezdiler, eğlendiler, yemek yediler ve çok yoruldular artık ayrılma vakti gelmişti bu iki iyi arkadaşın. Erkek onu evinin önüne kadar getirdi ve vedalaşmak için öpüştüler ve delikanlı kapıdan girmesini beklerken genç bayan aslını inkar etmez bir şekilde: '' Hala ne bekliyon sen ya s.ktir olup gitsene eve cacık!'' dedi ve orada bir duygu seli oldu. Arkadaşının hasta olduğunu düşünen delikanlı derin bir ''oohh!!'' çekti ve arkadaşına tekrar kavuşmanın haklı mutluluğunu yaşadı.

                                                                                                                                                                                                                                                            Devam edecek...!

1 Ekim 2011 Cumartesi

Önceden de bu kadar hızlı döner miydi ki dünya!?

 Küçükken çok hoşuma giden bi' duyguydu başımın dönmesi hatta bunun için deli gibi avaz avaz bağırarak kendi etrafımda döner döner döner sonra kendimi yere atar gözlerimi tavana dikerdim. Evet kabul ediyorum çok normal bi' çocuk sayılmazdım ya da her çocuk kadar normaldım diyelim neyse... Ama şu sıralar çocukluk tutkumla başım belada, sanırım aramızdaki ilişki eskisi kadar iyi değil. Başım çok feci dönüyor; ayağa kalkınca dönüyor, kitap okurken dönüyor, yemek yerken dönüyor hatta oha diyeceksiniz ama hızlı bir müzik dinlerken bile dönüyor... Sadece baş dönmesi olsa yine iyi, bu baş dönmesi kankisi mide bulantısını da alarak geliyor sağolsun. Sonra izleyin bendeki eğlenceyi... Klozetle aramdaki özel ilişkiye girmek bile istemiyorum. Baş dönmesi, mide bulantısı bunlar olur da ateş çıkması olmaz mı oda hoop hemencik geliyor tabi sonra eklem ağrıları... E hazır ateşlenmişken bu kız hemen bide eklem ağrısı verelim ki bi daha kendine gelemesin diyor sanırım içimdeki minicik minicik virüsümsü şeyler...
Evet bu çaki kılıklı yaratık ben oluyorum.
 Ya kendimi resmen yetmiş yaşındaki bir teyze gibi hissediyorum; yorgunluk, halsizlik, mide bulantısı, eklem ağrısı, dudak çatlamaları ne ararsan var maşallah. Gelelim bunların sebebine: Bu gariban halimin tek bir sorumlusu vardır o da Roaccutane'dır a dostlar. O ki muhteşem bir ilaçtır, sivilcenin kesin çözümüdür, falandır fişmandır ama bu ona benim ağzıma sıçma yetkisinin vermez ulan! Halbuki ben sivilceleriyle ne kadar mutlu bir insandım, allık modunda yanaklarımda takılıyorlardı, sınav zamanları azıyorlar kocaman kocaman çıkıyorlardı, çekirdek ve kajuya bayılıyorlar anında fırtlayıveriyorlardı, onlar benim yaşamımın simgeleriydi -yok daha neler!!- en azından bu kadar mide bulantısı falan yapmıyorlardı mutlu mesut takılıyorduk... Neyse güzel bir cilde sahip olacağım diye bir yola girdim tamamlayacağım bu tedaviyi, sanırım, galiba, umarım. ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK!  -yok bu çok iddialı oldu sanırım- Neyse ben sizi gelişmelerden haberdar edeceğim canlarım ama şuan çok başım dönüyor, gitmem lazım, gittim.

( Haa bir de çocukluk resmimi koydum ibret alın diye, ama bakar mısınız o zaman bile ne kadar seksiyim leopar desenli pijamalarımla :))

10 Eylül 2011 Cumartesi

Merhaba can'lar yine ben!

 Sevgili dostlar bugün burada hayırlı bi' iş için toplanmış buluyoruz; uzun zamandır beklediğim, arzuladığım, yanıp tutuştuğum, uykusuz gecelerde düşündüğüm, sağa sola haber saldığım o muhteşem ötesi ''mavi jeans''dan alamadığım kot gömleği almış bulunmaktayım, vatana millete hayırlı olsun!
 Amma ve lakin ki bu gömlek alma hikayesi beni derinden etkiledi sevgili dostlar. Sen yeme içme tam bir ay gezmedik ''mavi jeans'' mağazası bırakma tam umudu kesmiş öyle bir bayram günü mal mal ''ankamall''da gezerken bir anda vitrinde gömleği görüver... Görüverince hemen heyecanlan içeri daliver, içeride o muhteşem gömleğin durduğu bölümü buluver, oraya doğru koşuver, bedenine bakıver, gözlerine inanamayıver, sonra hemen deneyiver, gömleğe sarılıver ve gerisi zaten duygu seli... 
 İşte bu saçma anıdan almamız gereken ders:'' Bir şeyi ne kadar çok istersen ulaşman o kadar  zorlaşıyor. Akışına bırakmak gerekiyor bazen her şeyi, çok dillendirip laçkalaştırmamalı, ele ayağa düşürmemeli istekleri. O vakti geldiğinde öyle güzel bi' şekilde oluyor ki ağzınız gerçekten açık kalıyor.''

 Hadi o zaman çalsın davullar!!! Hooppaa!!


2 Ağustos 2011 Salı

Bir varmış...

 Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur zaman içinde karpuzu çok seven Ali adında bir çocuk varmış. Bu çocuk yaz geldiği zaman koca bir karpuzu tek başına yer, sıcak yaz günlerinde öyle ferahlarmış.
 Aradan bir yıl geçmiş ve hava o kadar sıcak olmuş o kadar sıcak olmuş ki karpuzlar tarlada büyüyemeden hepsi yanıp çürümüş. Ali karpuzsuz bir yaz düşünemiyormuş, düşümüş taşınmış e birazcık da kaşınmış ve aklına bir fikir gelmiş. Yanına kendi gibi afacan arkadaşları Fırat ve Mehmet'i de alıp bir plan kurmuş. Kendi karpuzlarını yapacak ve doya doya karpuz yiyebilceklermiş. Tabi bu tahmin ettikleri kadar kolay olmamış günlerce, aylarca uğraşmışlar karpuzu yapabilmek için. Yapıyorlarmış ama her seferinde bir şeyleri eksik kalıyormuş karpuzun. Sonunda her şeyi tam bir karpuz yapmışlar fakat bu işte de bir gariplik varmış. Karpuz büyümeyi durdurmuyormuş sürekli büyümüş büyümüş büyümüş... Durduramamışlar, önce karpuzu yaptıkları depoya sığmaz olmuş daha sonra koca mahalleye, derken git gide daha da büyüyormuş karpuz. Ali ve arkadaşları ne yapacaklarını bilememişler yavaş yavaş yemeye başlamışlar karpuzu ama onlar yedikçe büyüyormuş. Ailelerinden habersiz böyle tehlikeli bir şey yaptıkları için çok üzülmüş ve korkmuşlar. Kapuzun büyümesi durmamış ve bütün Dünyayı kaplamış ABD, Avrupa Birliği falan kırmızı alarm vermiş ve bu canavar karpuzdan kurtulmak için seferberlik ilan etmişler. Daha sonra Çok zeki bir bilim adamı olan Dr. Herşeyibilen bir kurt türü geliştirmiş ve herkes karpuzun kökünün bulunması için yardım etmiş ve sonunda kök bulunmuş ve Dr. Herşeyibilenin geliştirmiş olduğu kurtlar köke yerleştirmiş ve kurtlar iki gün içinde bütün kökü yeyip Dünyayı bu büyük karpuz belasından kurtarmış. Böylece Ali ve arkadaşları da ailelerinden habersiz işler yapmamayı örenmişler.


(Bu masalı dün Baranım hastayken başında beklediğimde ona anlattım ve tepkisi ''Teyze o ne biçim masal öyle be!'' şeklinde oldu bende bu muhteşem masalımı, bu yaratıcılık abidesini paylaşmak istedim pampişlerim.)
*masal deyince aklıma geldi, dinleyin.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ben bir filoloğum, haddinizi bilin!

 Arkadaşlar, İsveçli Bilim Adamlarıyla ortak yapmış olduğumuz büyük dil çalışmaları sonucunda edindiğim nadide bilgiyi sizinle paylaşmak için bu blogu yazma kararı aldım. Siz neden bigilenmeyesiniz değil mi ama a dostlar? Bu bilgi gerçekten çok değerli bir bilgidir, uyarmadı demeyin!
 Neyse lafı daha da uzatıp bu bilgiden mahrum etmek istemiyorum sizi ey bilgiseverler. Veriyorum bilgiyi hazır mısınız?! 
''TÜRKÇE'DE EN ÇOK KULLANILAN HARF ''İ'DIR ARKADAŞ!!''
 Nasıl mı vardım bu kanıya? Hemen anlatıyorum: Ben nokianın klavyeli bi' cep telefonunu kullanıyorum ve kullananlar bilir msj yazarken ilk başta gayet zorlayıcı bir olaydır klavye kullanmak. Bir de tam klavye olmadığı için ''ı'' ve ''ğ'' , ''k'' ve ''ş'', ''l'' ve ''i'', ''o'' ve ''ü'' aynı tuşta gösterilmiş, bir kere bastığınızda ilk yazdığım harf daha uzun bastığınızda ise ikinci yazdığım harfe basmış oluyorsunuz canlarım... Neyse ben bu telefonu aldım gayet güzel msj yazıyorum falan ama bilenler bilir ben nokta özürlü bir adamımdır ''ı'' ve ''i'' benim için aynı şeyi ifade eder. Msj yazarkende genelde ''ı'' harfını kullanırım çünkü yazımı daha kolay ı'ye bir kere bastığında oluyor kim uğraşıcak ki ''i'' için uzuuunca tuşa basmak için? Ben gayet ''ı''lı msjlar atıyorum insanlara bir allahın kulu da demiyor ki ''Gerizekali Armağan, Türkçe karakter kullandığın zaman msjların emo mesajından bile daha okunaksız oluyor mal mısın adam gibi yazsana!'' diye... Neyse ki bunu Erman'ın telefonunu anlamaya çalışırken fark ettim ve düzeltmeye çalıştım amma ve lakin ki acayip zor işmiş yahu önceden çatır çatır yazdığım msjları özlüyorum her ne kadar okunamasa da.. Şuan o msjı yazabilmek için tam bir iki dakikami harcıyorum meğersem ne çok da ''i'' ve ''ı'' harfı varmış caanım Türkçemde yahu.
 Sıkıntım budur a dostlar buradan yetkililere sesleniyorum düzeltin lan bu sorunu ben ''ı''larımla çok mutluydum :(

31 Temmuz 2011 Pazar

Kim kimdi ki?

 Bir hafta önce hayatıma dair çok radikal kararlar aldım a dostlar. Artık daha mutlu, daha huzurlu, daha delidolu, daha bi' başka olacağım ki oldum bile.
 Anlayacağınız tekrar mutluyum, mutlusun ve mutlu, mutluyuz ulan...!
 Asıl konumuz mutluluğum değil ama pampişlerim, asıl konu şu bir haftadır beynimin içinde cinsel ilişkiye giren milyonlarca ''isim''... Tam beş gün içinde 347.994.327 kişiyle tanıştım,  inanmazsınız ama ben bunu yaptım. Yaklaşık bir buçuk aydır dışarıya adam gibi çıkmayan asosyal arkadaşınız Armağan beş gün boyunca sosyallığın dibine vurdu. Ama her şeyin fazlası zarardır yavrularım. Şikayet etmiyorum yahu aksine çok güzel bişi bu amma ve lakin ki öyle olamadı işte,  uzun zamandır beynimi kullanmak için pek bir uğraşım yoktu ondan olsa gerek biraz yosun tutmuş, mallaşmış falan bildiğin zorlandım insanların isimlerini aklımda tutmakta. Beynimde bir kaos havası var, çok rahatsız edici be!
 Aklımda tutamıyorum hiç bir ismi! Doğru söyleyeceğim isimi derken iyice her şey birbirine karışıp bombok oluyor. Tamam her şeyi geçtim ezberlerim herhalde de son noktayı koyan  kısım ''Özgün'' ve ''Özgür'' isimli birebir aynı olan ikiz kardeşler olsa gerek zaten isimleri ezberleyene kadar göbeğim çıktı bu seferde birbirlerinden ayırmaya geldi sıra. Off gerçekten zor iş bunlar bebişlerim hiç bulaşmayın siz böyle şeylere oturun evinizde uslu uslu kitabınızı okuyun, müziğinizi dinleyin, soğuk içeçeklerinizi yudumlayın falan işte böyle şeylerle beyni yormamak lazım yazık ona da canıım. Kıyamam ben beyinlerimize, yerim ben o minnacık beyin girinti çıkıntılarınızı be! Dikkat edin kendinize durmak yok asosyallığe devam. Bugünlük bu kadar gelişmelerden haberdar ederim öptüm bay.

* Ha bi de burdan rahmetliyi anmasam bi' yerim şişerdi!

26 Temmuz 2011 Salı

AlmayıSever




 İtiraf ediyorum a dostlar ben bir ruh hastasıyım! Aşık olduğum tabloyu alamayınca tam iki gün boyunca bunalımlara girip girip çıktım. Batıyordu artık tabloya veremediğim o canıım para, kesinlikle ona bir şey almalıydım! Resmen güvercine odaklanmış kedi ciddiyetiyle alınacak bir şeyler bakıyor, parayı çar çur etmeye yer arıyordum ki bulmam tahmin ettiğiniz gibi pek de uzun sürmedi. Sevgili arkadaşım ''Merve''nin fesybuk sayfasında Şekspir'i beğenmesi kafamda şimşekler çakmasına sebep oldu ve hemen online olarak alışveriş yapabileceğim ''D&R''ın sitesine girdim, aklıma gelmişken uzun zamandır istediğim NTV yayınlarının çizgi roman beşlemesi vardı hemen onu alıverdim. Arkasından French Oje'nin yeni çıkarmış olduğu ''Erkek Dedikodusu'' kitabını aldım. Ohh bi' rahatlama bi' huzurla doldum ki anlatamam, elimdeki son parayı yiyince nasıl güzel oldu sormayın gitsin, resmen üstümden deve yüküyle yük kalktı. Ödenecek olan kiraymış, yok efendim kredi kartı borcummuş, eşya paralarımmış hiç ama hiç paraya falan ihtiyacım yok zaten benim, ''Bende para çok gibi.'' resmen. Bide bunlar yetmez gibi ertesi gün AVM'ye gittiğimde yine D&R'a girdim ve dayanamayıp 2 kitap daha aldım; biri ''Bin Muhteşem Güneş'' diğeri ise ''Frankenstein''. Psikopat gibi sürekli para harcıyorum tamam kitaba verilen paraya acımam da benim hobim kitap okumaktan çok kitap alma oluyor yahu elimde daha 348.789.169 tane okumadığım kitap var nedir derdim anlamadım ki.. Ama yaz sonuna kadar bütün hepiciğini okuycam valla be! Neyse işte bu da böyle bi anımdı yani sonuç olarak: 
 -alışveriş manyağıyım.
 -alışveriş manyağısın.

22 Temmuz 2011 Cuma

Şanssız mıyım ne?!

 Ben dünyanın en şanssız insanıyım arkadaş, bunu gün geçtikçe daha da iyi anlıyorum. Yahu nedir bu şanssızlıkla aramızdaki kanki havası, sürekli bir enseye şaplak göte parmak haller falan!
 Neyi beğensem, neyi istesem kesin bir bokluk çıkıyor: ya satılıyor ya bedeni kalmıyor ya öyle bir şey henüz Türkiye'de üretilmiyor ya da otan boktan sebepler oluyor yani bi tutturamadık.
Bahsi geçen muhteşem tablo!
 Bugün ''limango'' denilen sanal mağazadan bi' tablo beğendim ama öyle böyle beğenmedim ya resmen taptım tabloya... Muhteşem ve ötesi bi' şeydi çok da pahalı değildi buna rağmen ekranda tablonun fotoğrafı tam 1 saat düşündüm, arkadaşlarımdan almam için gaza getirmelerini istedim ki geldim de 1 saat sonrasında. Yeni çıkmış olduğum evimde yatacak bir bazamın olmamasını, bir giyisi dolabının bile olmamasını, evin bir ton masrafının olmasını ve 2 aydır sadece asgari borcunu ödeyebidiğim kredi kartı borcumu ve ev kiramı falan hiçe sayarak o tabloyu almaya odaklanmıştım. ''Almalıydım ulan o tabloyu, o benim olmalıydı!!'' Artık amacım belliydi ve hemen tablodan bir tane sepetime ekledim ve ödemek için onay düğmesine bastım, karşıma çıkan bütün zorlukları (isim, soyisim, adres, telefon numaraları, tc no...) alt etmiştim olay sadece kredi kartı bilgilerini vermeye gelmişti. O da ne? Taksit seçeneği de var ve fiyat değişmiyor aman yarebbi dünyalar benim oldu ulan şansıma ne oldu falan havalarında seçtim hemen 3 taksit seçeneğini ve koyuldum bilgileri yazmaya kradi kartı numarası:xxxxxxxxx, kartın sahibi: ARMAĞAN IŞIK, son kullanım tarihi: xx/xx, güvenlik numarası: xxx doldurdum bütün istenilen bilgileri ve tamam deyip onayladım. Artık mutludum lan almıştım tabloyu, yani sanırım. Ekranda kocaman bir ''HATA'' yazsını görene kadar.. Lan benim online şifrem gerekiormuş ve o bende yok giriorum kartın online bankacılığına numaran kayıtlı değil diyo çıldırıcam! Bir numara veriyor arıyorum 37432 saat telefonda beklettikten sonra açan hanım kızımızında diline motor takmişlar maşallah dediğinden bişi anlamak için nefes almadan dinlemek lazım, velhasılkelam oda vermedi şifreyi gidip bankamatikten halletmem lazımmış. ''Hassiktir ya! Sıçarım böyle işin içine hava zaten 50 derece ben bide çıkıp onu alıcam, nah alırım kalsın lan almıorum tablonuzda sizin olsun, hevesimin içine sıçtınız!'' dedim ve bu anımda böyle bitmiş oldu. Bu kadardı sonuç olarak şanssızım yani. bu kadar, SON.
Bu şarkı da Müslüm Babadan bana gelsin be! 

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Hiçbir şey

 Fark ettim ki uzun ama çok uzun zamandır canım bloguma hiçbir şey yazmamışım. Hemen işe koyuldum ''Bi' şeyler yazmalıyım, bi' şeyler yazmalıyım!'' diye düşünürken aklıma hiçbir şey gelmedi evet gerçekten de aklıma hiçbir şey gelmedi bende hiçbir şeyi yazma kararı aldım.
  Hava sıcak arkadaşlar çok garip değil mi temmuzdayız ve hava sıcak nesi garip amına koyım gayette normal bişi bu bundan bahsetmenin bence mantığı yok hepimizz soyun dokun oturuoruz evimizde işte hemen bu konuyu açmadan kapatalım.
 Eveet okullar kapandı ve tatil başladı muhteşem ve ötesi bir ikinci sınıf macerası sona erdi pek fazla burda da anlatılcak bir şey yok. Bok gibi notlarla Ankara'ya geri geldim işte... Bildiğiniz Eskişehir falan -laf aramızda Eskişehir'i de özlemedim değil ha!-.
 Allah'ım bi' şeyler yazmalıyım ama!
 Arkadaşlar evrende ''aşk'' diye bir kavram var bilir misiniz? Tabii ki bilirsiniz, kim bilmiyor ki... Her yerde ''aşk'': kitaplarda, şarkılarda, filmlerde, dizilerde, resimlerde, fotoğraflarda, sokakta, okullarda... Sanırım bu kadar her yerde diye biz onu göremez olduk ya da biz artık ''aşk'' olduk. Bir şeye ne kadar bakar ne kadar arar olduysak hep duyularımızda hissizleşmeye sebep oldu. Bizler kendi yarattığımız aşkın esiri olduk ve onun için acılar çektik. Ohaaa ne diorum yahu ben?! Yok yok ''Aşk bıdı bıdı bıdı'dır.'' felsefesine hiç girmemek lazım o bana beden olarak baya bi' büyük gelir bence.
 Yok yahu ben hiç yazma havasında değilmişim anlaşılan onun için en mantıklısı sessiz kalıp ''cool'' tarzımdan(!) ödün vermeden sakince oturayım.
 Evet ben ''saçmalama kraliçesi Armagadon'' Yunan tanrılarının en ama en saçma tanrısıyım ki bugünlerde en çok bana tapılıyor. Her yerde diri vücudumu sergilediğim muhteşem heykellerim var. Heykeller çok ama çok estetik... Kullağımda dev dj kulaklıkları, elimde bir Burger King Steakhouse menü, altımda son model bir scooter. Çok seksi ve tapılası bi' şi falanım. Bence susmalıyım ve sustum.

 Beni susturamazsınız ben Armagadonum en çok bana soracaksınız!
 Bu şarkıda benden size gelsin: dinleyin hadi pampişlerim!

27 Mayıs 2011 Cuma

veda

Sevgili 'Hüseyin Berk', lafa nasıl ve nereden başlasam bilemiyorum. Seninle geçirdiğimiz yaklaşık olarak bir yıl acısıyla tatlısıyla gerçekten güzeldi; gezdik, gördük, eğlendik... Biliyorum bir yıl dile kolay, fakat artık bu ilişkiyi yürütemiyorum. İlk başlarda çok heyecanlıydım, mutluydum gözüme çok çekici ve güzel görünüyordun ama günler ayları kovaladıkça gözümün önündeki perde kalktı ve işin renginin öyle olmadığını anladım. Ya bunları söylemek hiç kolay değil inan fakat bu ilişkiyi daha fazla yürütmek istemiyorum. Evet iyi niyetli olduğunu ve aslında seni bu hale sokanın da ben olduğumu biliyorum fakat artık senden utanıorum be Hüseyin Berk, insan içine çıkamaz oldum inan. Ne yapsam ne etsem ordan burdan pırtlıyorsun, sıkıldım bu durumdan çok.
gelecekte böyle olmamak için ayrılmalıyız :(
gelecekte ben.
 Daha fazla sözü uzatıp, işi yokuşa sürmeyeceğim. Senden ayrılmayı kafama koydum bi kere ve bunu yapıcam. Artık magazin programlarını, Fashion tv'yi izleyemez, utançtan aynalara bakamaz oldum. Kendime bu eziyeti daha fazla yapmama kararı aldım. Önümüz yaz seninle vedalaşmazsam o güzel deniz,kum,güneş üçlüsünün tadını nasıl çıkarabilirim, nasıl plajlarda fink atabilirim?
 Beni bu haklı savaşımdan döndürmek için eminim ki çok uğraşacaksın, evet farkındayım benim için de zor zamanlar olacak bu ilk zamanlar ama başaracağım ve senden kurtulacağım.
 Bugün itibariyle bu haklı savaşımın ilk adımı olarak diyet-spor ikilisine başlıyorum ve 5 kilo verene dek bıkmadan usanmadan çalışıyorum. O eski kotlarıma giricem ulaan kimse engelleyemez beni! Aynalarla yeniden barışıcam, fit muhteşem vücuduma kavucam!
 Bana zaman ayırdığın için teşekkür ederim Sevgili Göbeğim Hüseyin Berk, sakin arama beni arkadaş falan kalmak istemiyorum.
                                                                                                               sanırım yinede bazen seni özlicem.

17 Mayıs 2011 Salı

Bu alış veriş çılgınlığı falan değil, tamam mı!

 Ben çıldırmayayım da kimler çıldırsın a dostlar deyin bana! Tam tamına 2 haftadır gitmediğim-gezmediği mavi jeans mağazası kalmadı, yok yok yok... Günlerce yollar mı yürümedim, alış veriş mağazalarında fink mi atmadım, babetler giyip ayaklarımı mı parçalamadım, yağmurlar da çamurlar da mı kalmadım, O'nu bulmak için neler yapmadım ki. Ama bulamadım :(
  Tek amacım O'na ulaşabilmekti...
  Aslında bir ara O'na çok yaklaşmıştım, askıda öyle güzel öyle çekici duruyordu ki anlatamam. Yanına gittim, dokundum, üstüme tutup aynaya baktım, muhteşemdi. Ama kötü sona yaklaşmıştım biliyordum beden bölümüne baktım bide ne göreyim xs, beynimden vurulmuşa döndüm benim gibi devanası bir insana bu mini mini xs gömlek nasıl olucaktı? Daha ümit kesmek için çok erkendi, hemen görevliyi çağırdım ve o malum soruyu sordum: 'Bu muhteşem şeyin m'si var mı?'. Cevap gecikmedi, sanki çok da umrundaymış gibi suratına üzgün bir ifade katan görevli: 'Malesef O tek kaldı.', işte asıl şoku o an yaşadım.Nasıl bitirirlerdi benim beğendiğim gömleği? Neyse yinede içimde ufak bir umut ışığıyla kalktım Doktorlardaki mavi jeans mağazasına gittim ama cevap aynıydı, g.t kadar Eskişehir'de kim alıyordu ulan bu gömlekleri?! Kan resmen beynime sıçradı, kırmızı görmüş boğa gibi etrafa agresif bakışlar saçarak oradan ayrıldım. İçimde kalan ufacık umut Ankara'da bulmaktı ama bugün onada çomak sokuldu ve havası pıııssss diye sönüverdi... Yahu internet satışında bile bulamadım xl kalmış sadece devanasıyız dediysek o kadar da değil!
İşte o muhteşem sey.
  Neyse hala umudum var fakat tabi o ilk anın heyecanı kaybolmadı değil. Ama buradan size söylüyorum eyyy o muhteşem şeye sahip paçoz kızlar, innşallah param param parçalanır üstünüzde o gömlek! İnnşallah ayağınız takılır bok dolu çukura düşersiniz, kalkayım derken kocaman bir kamyonet çarpar havada 312940329 takla ata ata düşersiniz yere! Tamam bu laflar biraz ağır olmuş olabilir ama istiorum ulan işte bana yâr olmadı o gömlek size de olmasın paçozlar, hıh.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Eğlencelik film


 Müzikal tadında eğlencelik, kafa dağıtmalık film. 
Ben izlerken gerçekten çok eğlendim. Çocukluğuna dönmek isteyenler, canı sıkılanlar, kafası bulanık olanlar, hayatın trafiğinden sıkılanlar, yorgun olanlar, hasta olanlar, sevgilisiyle kavga edenler, Müge Anlı izleyenler için bire bir falan diyerek uzatabilirim fakat ve lakinki uzatmayacağım ondan dolayı susuyorum. Ben bu filmi izledim çok güzel yaptım çok güzel iyi yaptım sizede tavsiye ederim. İzleyin gençler.

-evet fark ettim bu ara hayvanlar alemiyle pek bir içli dışlıyım ama napıım seviyorum onları siz de sevin.-

Hayat ne garip maymunlar falan...

 Çok afilli bi şeyler yazacağımı zannetmeyin, çünkü yazmayacağım. Tamam başlıyorum ya allah ya süphaneke amin. Bugün okuldan arkadaşım B.Mine ile A.O.Ç. Hayvanat bahçesine gittik, şimdi size aman şöyle eğlendik aman böyle güldük, şunları yedik, şu kadar yürüdük falan diye anlatmıycam korkmayın fakat güne dair ne hatırlıyorsun derseniz ki demezsiniz ama ben yinede söyleyeyim 'bir çift göz'. Asıl enteresan olan durum bu gözlerin bir şempanzeye ait olmasıydı. Çok değişik bir hayvandı ya, insanın gözünün içine melül melül bakmalar falan. Benim bildiğim maymungiller gayet sevimli, hareketli, vur patlasın çal oynasın hayvanlardır ama bu şempanze resmen hayatın sillesini yemiş on çocuk babası işsiz yaşlı bir amca gibiydi doğasındaki o yaşama sevinci ölmüş yaw...  
Valla bende duymadım, görmedim ve bilmiyorum.
  Neyse bütün gün şebeklik yapan ben bu on çocuklu işssiz amca kılıklı şempanzeyi görünce resmen yaşamdan soğudum hayvana bakarken Ferdi Tayfur en acıklı ve iç daraltıcı şarkılarından birini söylüyordu, kader ağlarını örmüştü artık yapılabilecek fazla bir şey kalmamıştı  ben hep o gözleri düşünecektim... Evet adamın gözleri aklımdan çıkmıyor sürekli fonda acıklı Ferdi şarkıları çalıyor. Valla çok madurum ya, uyuyamıyorum rüyalarıma girecek diye. Çok korkuyorum ahali bu şempanzeye napıyor olabilir ya hayvanat bahçesinde? Düşündükçe türk filmlerindeki topun inşaata kaçma sahneleri gibi ne bileyim Nuri alço'nun 'Amca baba yarısıdır.' replikleri gibi sahneler canlanıyor gözümün önüne. Lütfen bana sen 'Fesatsın Armağan!' deyin bunu bana deyin çok ihtiyacım var buna, ama yinede ben diyim size hiç gençler hiç hayıra alamet değildi o gariban hayvanın acılı bakışları... Yapmayın o gariban şempanzeye ne yapıorsanız yahu valla çok acılı görünüordu... Acılı görünmesi için bir sebep yok, yani sonucunda yediği önünde yemediği arkasında hayvanlar onlar kesin özel hayatında problemleri var, kesin. Sevelim biz o şempanzeyi ya bağrımıza basalım yazzık çok acılı bakıyor onu bu Ferdi havasından çıkarıp apaçi dansı moduna sokalım onun doğası bu. Eğlensin garibim. Bende şu melül melül bakan acılı gözlerden kurtulayım.
  Benim yorumlamam bu kadar hadi hayırlı işler.

8 Nisan 2011 Cuma

oyuncak ayı


 Bir varmış iki yokmuş. Evvel zaman içinde peluş bir ayı varmış. Bu ayının çok güzel yumuşacık kahve rengi tüyleri, sevimli mi sevimli bir yüzü varmış. Her şey dışarıdan çok güzel görünüyormuş ama peluş ayı mutsuzmuş hemde çok... Neden mi? Bilmem. Aslında mutsuz olması için hiçbir sebep yokmuş çünkü o iyi bir ayıymış evet evet kesinlikle iyi bir ayı bu ayı. Ama oyuncak kutusu çok kalabalıkmış ve nerede çokluk orada da bokluk varmış. Karmaşa, gürültü, dedikodu vb. ne ararsan. Çok boktanmış hayatı çevresindekiler yüzünden bu ayının, onu kimse anlamıyor, sürekli bir yerlere çekmek istiyormuş.Ayının başı çok ağrıyormuş, gözleri yanıyormuş, sürekli başı dönüyormuş... Çok sıkılmış her şeyden bu gürültüden bu gereksizliklerden. Amaaan öyle bir ayı varmış işte yazık, çok acıyorum o ayıya onu sevelim ona sahip çıkalım.
 O ayı hepimizin.

21 Şubat 2011 Pazartesi

a) Biz bugün 'kabbalah' gördük.
b) Bizim evde 'kabbalah' var.



                           *Bir şey anlamadın mı? Dert etme. Biz çook eğlendik be! De mi ama Merve?

20 Ocak 2011 Perşembe

SanaBirSırVereyimMi?

  Bu hayatta ataları dinleyip onların deneyimlerinden yararlanmak gerekir.
 Al buda benden olsun, 2.sır: Ne demiş sevgili anonim atam: 'Deveye diken, insana s.ken yaranır.'. Vallaha da doğru demiş. Seviyorum seni be sevgili anonim atam ağzına sağlık.

5 Ocak 2011 Çarşamba

YeniYıl2011


 Yeni yılın ilk yazısını yazayım dedim baktım bayadır da yazmıyorum, tam zamanıdır bence. Her yerde yeni yıl şunu getirsin bana bunu getirsin yazıları, reklamları, zımbırtıları var. Evet hepimiz kırmızı donlarımızı giydik ve bekledik yeni yılı... Bana yeni yıl getireceğini getirdi bile.Yıla girer girmez bir manken fiziğine sahip oldum, yüzümdeki sivilceler puuff uçtu gitti, ne dert kaldı ne de tasa, altımda son model bir araba hoop şık şıkır kıyafetler, aman ya rabbi topuklu topuklu ayakkabılar, janjanlı makyajlar, kolumda en yakışıklısından bir sevgili( hahah bu doğru sanırım:)), para pul şan şöhret ne istersen bi anda getiriverdi valla.. Sihirli bir değnek değiverdi ohh muhteşem her şey oh oh ohh...

 Off evet kesinlikle böyle olmadı maalesef ki hala kilolarım yerinde duruyor sivilcelerimde... Son model arabam, şıkır şıkır kıyafetlerim ve topuklu ayakkabılarım da yok ama şükürler olsun ki en yakışıklısından sevgilim var..Buradan kendime 3937738 yılın en abaza şarkısı olan 'Bim bam boom! Çok şükür dostlar benimde artık bir sevgilim vaar!!' gelsin o zaman... Görmemişin bir sevgilisi olmuş hesabıyım şuanda neyse bunu hoop geçtik hemen konumuz yılbaşı.. Yılbaşına evimde, mutlu, mesut ve sakin bir şekilde girdim umuyorum ki bütün bir yılım da böyle geçecek derken 'FİNAL' kabusum löönk diye önüme çıktı...

 Saat itibariyle tam tamına 7 gün sonra tehlike beni bekler... Sevgi dolu sözlerle, sıfatlarla bahsettiğim en sevdiğim Tulum hocamın derslerinden zaten umudu kesmiş durumdayım lakin ki azimliyim ve kararlıyım yıldıramayacak, kıramayacak 2011'e karsı olan umudumu bu finaller.Her şey süper olacak süper!! Mutlu, huzurlu, paralı, aşk dolu, sağlıklı kocaman bir yıl.   Bu yıl tamamen benim yılım olacak bekle beni 2011...!! (: